Kasım 2021'de Flammarion Yayınları'ndan Spinoza'nın Ethica'sının çok özel bir edisyonu yayımlandı. Spinoza ve "etkileşimsel etik" üzerine çalışmalarıyla tanınan Fransız felsefeci Maxime Rovere'in yeni çevirisiyle yayımlanan bu Ethica metni onun direktörlüğünde bir araya gelen farklı disiplinlerden beş akademisyenin yorumlarıyla bir araya geldi ve okura bu zor metni çok sayıda başka alanla bağlantısı içerisinde görme fırsatı sunuyor.
Türkçe çeviri haklarını temsil ettiğimiz, Alfa Yayınları'ndan çıkacak bu özel edisyonun okurlarına neler sunduğunu ve neler amaçladığını, çeviri faaliyetinin öğrettiklerini, Türkiye'deki Spinoza okurluğunu ve Ethica okuma tavsiyelerini Türkiye Spinoza Çevresi'nden Eylem Canaslan, Maxime Rovere'e sordu.
Türkçeye çeviren Ayşe Karadeniz
Maxime Rovere.
"Deneyim şekilleri ve gündelik hayatın doğurduğu sorular Türkiyeli okurları Spinoza felsefesi için ayrıcalıklı muhataplar kılıyor."
Eylem Canaslan: Türkiyeli okurlar seni Spinoza’nın çevresi üzerine tarihsel ve edebi bir çalışma olan Spinoza Tayfası ile Spinozacı bir zihin sağaltımının ve pedagojinin izlerini taşıyan Aptallarla Ne Yapmalı? adlı kitaplarından tanıyor. Fakat sen sadece bir yazar ve yorumcu değil, aynı zamanda çevirmensin. Daha önce, ayrıntılı bir sunuş yazısı ve notlarla birlikte, Spinoza’nın mektuplarını çevirdin. Şimdi de yeni Ethica edisyonun yayımlandı. Bu yeni edisyona geri döneceğim fakat çeviri pratiğiyle ilgili daha genel sorularla başlamak isterim: Felsefi çeviri sence nasıl bir etkinliktir? Bu etkinlik filolojik uzmanlığı aşan ve metni çevrilen filozofun kavram üretimine dahil olan bir boyut taşır mı?
Maxime Rovere: Çeviri hem yazarlar hem de akademisyenler için son derece gerekli bir faaliyet. Bir yazar olarak benim için yaratıcı veya felsefi bir metnin içine girebilmenin başka yazarların metinlerini çevirmekten daha iyi bir yolu yok. Biz genellikle çevirinin bir dildekileri başka bir dile aktarmak olduğunu sanıyoruz ama böyle basit bir süreçten bahsedemeyiz. Çeviri ifadeyle ilgilidir ve yazarın kendi anadiliyle ilişkisini sınar, demek ki çevirmenlik belirli bir türden yazarlıktır aslında. Bir akademisyen olarak çeviriyi her zaman asli bir görev olarak gördüm: Bir geleneği aktarma ve sürdürme (benim için bu felsefe geleneği) çabası içindeki bizler için, bir topluluğun faydalanma imkânı olan yazarların (farklı dil topluluğundan gelen yazarların ya da kendilerini Latince gibi eski dilde ifade etmiş yazarların) dilsel engellerle sınırlandırılamayacağını bilmek önemli. Sonuç olarak benim için çeviri, eşzamanlı olarak hem Spinoza’yı, J. M. Barrie’yi (Peter Pan’ı çevirdim) ya da Virginia Woolf’u daha iyi anlama hem başkalarına anladıklarımı daha iyi ifade etme hem de kendi çalışmalarımda daha isabetli bir dil kullanmamı sağlayacak şekilde sözdağarcığımı geliştirmenin bir yolu.
E.C. Özel olarak Spinoza’nın metinlerini çevirmek nasıl bir deneyimdi? Spinoza’nın dili, üslubu ve düşünme tarzı bakımından sürecin kolaylıkları ve zorlukları, sana yaşattığı hazlar ve acılar nelerdi?
M.R. Spinoza’nın Ethica’sının “geometrik” tarzı sebebiyle teorik açıdan bakıldığında çevrilmesi kolay bir metin olması beklenir: Dili metnin içerisinde açıkça tanımlanmış, sonradan kalıba dökülerek katılaştırılmış kavramlardan oluşur. Bu sayede, doğal dildeki belirsizlikler, yanlış anlamalar ve sürprizler dışarıda bırakılır ve bu da çevirmenin işini bir romana veya bir bilimsel esere kıyasla kolaylaştırır. Sorun şu ki Ethica her zaman geometrik değildir. Spinoza kendisine yöneltilebilecek itirazları cevaplarken, iddialarını birleştirirken veya bir hikâye aktarırken, doğal dile geri döner ve böylece anlatım tarzının tonu değişir. İşin eğlenceli ve zor tarafı bu ton farklarını aktarırken başlar. Burada benim ayrıcalığım yaptığım seçimleri gerekçelendireceğim çok sayıda nota dayanabiliyor olmamdı. Bu da bana Spinoza’nın Latincesini hiç olmadığı kadar derinlemesine keşfetme imkânı tanıdı. Örneğin, “sentire” fiilinin Latincede son derece geniş anlamları bulunur. Spinoza bu fiili hayvanlara atıfla kullandığında, Fransızcada olduğu gibi “animaux sentent” (hayvanlar hisseder) diye çevirmem, “les animaux ont leurs points de vue” (hayvanların bir bakış açısı vardır) diye çeviririm, çünkü Latince aslına daha sadık bir çeviridir bu.
E.C. Senin çevirinle ve senin direktörlüğünde bir araya gelen akademisyenlerin yorumlarıyla 2021'de Flammarion tarafından yayımlanan Ethica edisyonu, Fransızca'daki ilk Ethica çevirisi değil elbette. Appuhn, Caillois, Misrahi ve Pautrat çevrilerine zaten aşinayız. Peki böyle bir yeni edisyon ihtiyacı nereden doğdu? Senin edisyonunun farkı nedir? Spinoza okurlarına hangi yeni olanakları sunmaktadır?
M.R. Bizim edisyondaki en önemli yenilik, metnin sunulma biçimi. Benden önceki çevirmenler, okur başkasının müdahalesi ve yorumları olmadan metni en saf haliyle okuyabilsin diye, çevirilerini en yalın haliyle, herhangi bir açıklayıcı yorum getirmeden, yalnızca en gerekli dipnotları vererek yayımlamayı cazip buldular. Ancak günümüzdeki okuma alışkanlığı Spinoza’nın zamanındakinden çok farklı olduğu için “saflık” fikri bu metne pek oturmuyor. Öncelikli olarak Ethica tek başına değil bir grup halinde okunmak üzere yazılmıştır. Benim de fikrim okurla birlikte metni okuyacak, kendi uzmanlık alanları üzerinden metne ışık tutacak, mevcut sorunları açıklayacak ve Spinoza’nın dolaylı atıflarını doğrudan alıntılayacak altı akademisyenden oluşan bir grup oluşturmaktı. İkincisi, Spinoza ve arkadaşlarının aşina olduğu birçok şeyin bugün okurlara açıklanması gerekiyor: Anatomik uygulamalar, böceklerle ilgili keşifler, gemi kazalarının sıklığı vb. ayrıntılar metnin bazı kısımlarını açıklığa kavuşturmak konusunda önemli ayrıntılar. Okur bu gibi unsurların ne kadar farkında olursa, yorumları da o kadar keskin olur! Bu nedenle biz de notları metnin parçası haline getirdik, yorumları ilgili pasajların önüne koyduk ki çeviri metin bağımsız değil daha geniş bir felsefi projenin parçası olabilsin.
E.C. Çevirine ve açıklayıcı notlarına Filip Buyse, Russ Leo, Giovanni Licata, Frank Mertens ve Stephen Zylstra’nın notları ve illüstrasyonlar eşlik ediyor. Bize biraz bu kolektif çalışma deneyiminden, edisyonun oluşum sürecinden bahsedebilir misin? Spinoza’nın dostlarla çevrili kolektif çalışma ortamı arasında paralellik kurduğunuzu düşünüyor musun?
M.R. Önce her birimiz yorumlamak istediğimiz pasajları seçtik ve onlarla ilgili notlarımızı yazdık, sonra ben tüm notları bir araya getirdim ve İngilizce, İtalyanca yazılmış olanları Fransızcaya çevirdim. Bazı pasajlar bize görsel (otuzdan fazla görsel yer alıyor metinde ve çoğu Rijksmuseum arşivinden) kullanma fırsatı sunacak şekilde boş kalırken, bazıları da tam tersine çok fazla yorum aldı. Birden fazla kişinin aynı pasaj üzerine yorum yapmak istediği durumlarda fikirlerinin tek bir sayfaya sığmasına özen gösterdim. İlk başta notlarımıza isimlerimizin baş harflerini eklesek mi diye düşündük, ama bu da işleri karıştıracaktı, o yüzden bir grup olarak hareket etmeye karar vererek bu fikirden vazgeçtik. Hepimizin farklı bakış açıları var diye aramızda gerçek anlamda bir fikir ayrılığı hiç oluşmadı ama işin eğlenceli yanı, her kişinin kendi uzmanlığı dolayısıyla aynı pasaj için birimiz Spinoza’nın Yahudi felsefesinden bahsettiğini dile getirirken, diğerimiz Spinoza’nın orada aslında fizikteki bir probleme, öteki de Kristolojiye katkı yapmak amacıyla onu söylediğini düşünmesiydi. Birlikte örülmüş bu yorum pratiği felsefi bir düşüncenin, içerisinde birçok meselenin aynı anda etkileşim kurduğu son derece katmanlı bir yapı olduğunu bütün açıklığıyla fark etmemizi sağladı. Bir grup olmanın lütfu, birbirimizden çok şey öğrenmemizdi.
"Bizi sevgide ve eylemde etkin kılan kuvvettir 'animus', etik söz konusu olduğunda ise dönüşümün sebebidir. Kalbin şeyleri daha iyi anladıkça artan gücünden gündelik yaşamımız doğrudan etkilenir!"
E.C. Edisyonda dikkatimi çeken en özgün noktalardan biri de animus sözcüğüne verdiğin önem oldu. Sunuş’ta da vurguladığın gibi, animus’u zihinden (mens) ve ruhtan (anima) ayırmak için kalp (cœur) sözcüğüyle karşılıyorsun. Daha önceki çevirilerde pek rastlanmayan bir tercih bu. Spinoza’nın etik projesinde animus özel bir yere sahip mi? Animus, mens ve anima arasındaki farkın modern Batı rasyonalizminde bir karşılığı var mı, yoksa bütünüyle “Doğulu” Spinoza’ya özgü bir ayrım mı bu?
M.R. Beni de tam tersine, kaç nesil akademisyenin Spinoza’nın Ethica’sından ısrarla “kalbi” çıkarıp atması şaşırtıyor. Coornhert’in Zedekunst, dat is wellevenskunste’sini [Etik: İyi Yaşama Sanatı] okuduğunuzda “kalp” kelimesini her yerde görürsünüz, yazar kalplerle çevrilmiştir. Ama zaten on yedinci yüzyılda, özellikle Hollanda’da etik aslında kalbin bilimi. On sekizinci yüzyıldan itibaren “akıl” gitgide “duygular”ın tersi olarak kabul edilmeye başlanıyor. Bu teknik ve mantıksal “akıl” tanımına dayalı “soğuk” rasyonalizm, âlimlerin Spinoza’nın çalışmasının merkezindekini göz ardı etmelerine neden olmuştur. Spinoza ve arkadaşları için “animus” kelimesinin anlamı o kadar açıktı ki, açıklanmaya ihtiyacı bile yoktu. Bizi sevgide ve eylemde etkin kılan kuvvettir “animus”, etik söz konusu olduğunda ise dönüşümün sebebidir. Kalbin şeyleri daha iyi anladıkça artan gücünden gündelik yaşamımız doğrudan etkilenir! Tam da bu nedenle Spinoza’yı sadece aklın melekelerine inanan aşırı rasyonalist bir filozof olarak görmeye lüzum yok. Onun asıl gayesi “akli Tanrı sevgisi”ni büyütmekti, ki bu da hiç kuşkusuz hem aklın hem de kalbin deneyimiyle mümkün!
Dirck Volckertsz Coornhert'in portresi, @Rijksmuseum.
E.C. Türkiye son Spinoza Rönesansının etkilerinin yakından hissedildiği bir ülke. Bir konuşma için Şubat 2020’de İstanbul’a geldiğinde buradaki ilgiyi şahsen gözlemleme fırsatı bulmuşsundur. Spinoza başka birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de meslekten felsefeci olmayanların en çok okuduğu filozoflardan biri. Bir uzman olarak bu okurlara ne türden tavsiyelerde bulunursun? Ethica’yı nasıl okumalılar, nereden başlamalılar? Ve bu okuma esnasında özellikle hangi alışkanlıklardan kaçınmalılar?
M.R. Spinoza’nın Türkiye’nin geleceği için güncelliğini koruyacağını düşünüyorum, aynı derecede Türkiyeli okurların, öğrencilerin ve akademisyenlerin de yirmi birinci yüzyıl Spinozacılığının gelişmesinde önemli bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Hepimizin bildiği gibi Spinoza’nın teoloji ile siyaset arasındaki ilişkiler konusunda güçlü bir konumu vardır. Aynı zamanda politik bir topluluk içerisinde azınlıkların konumu üzerine de katkıları olmuştur. Ve etik anlayışı, kişinin kendi yaşamını dini sözdağarcığıyla dile getirebilmesinde de şahane bir araç sunar. Birçok başka nedenin arasında özellikle bunlardan dolayı Spinoza’nın Türkiye için önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Tersine, Türkiye’den başka, Spinoza'nın ancak bir taslağını sunabildiği soruları ve olanakları keşfedebilecek durumda olan dünyada bugün çok az yer var. Demokrasi bağlamında Türkiye müthiş bir felsefi deney niteliğinde. Bir açıdan Türkiyeli okur, Spinoza’ya bir Fransız ya da ABD'li okurdan daha yakın. Deneyim şekilleri ve gündelik hayatın doğurduğu sorular Türkiyeli okurları Spinoza felsefesi için ayrıcalıklı muhataplar kılıyor.
Ethica okunması zor bir metin olmasıyla ünlü. Onu okumak isteyenlere tavsiyem iki yönlü olur: Birincisi, okuduğunuz her şeyin anlaşılması gerekmez, bunu kabul etmek elzem. Öyle olsaydı, hâlâ çocuk kitapları okuyor olurduk! Bir şeyi okurken onu satır satır anlamazsanız bu sorun değildir. Spinoza okurken kendinize ilerleme fırsatı vermelisiniz. İkincisi, bu kitap bir roman değil, ilk sayfadan başlayıp tüm bölümleri sırayla okumanız gerekmez. Bana kalırsa Ethica’yı en iyi okuma yöntemi birinci ve ikinci bölümlere genel bir bakış atmak, sonra da Spinoza’nın sevgi, nefret, keder ve neşe tanımlarının görme biçiminizi nasıl etkilediğini anlamak için üçüncü bölümü okumak. Her durumda Ethica sadece vereceği hazlardan dolayı takdir edilecek bir kitap değil. Asıl olarak insanın daha iyiye doğru değişmesi için bir araç. Bu nedenle asıl mesele onun nasıl en iyi şekilde etki ettiğini bulmakta. Burada bir şeyleri açıklama ihtiyacı çok önemli; eğer böyle bir ihtiyacınız ve ilginiz varsa, Ethica’da tanımlar da bulabilirsiniz, kanıtlamalar da, başka şeyler de – bu açıdan çok kullanışlı bir araç!
Spinoza'nın portresi.
E.C. Son olarak, doğrudan Ethica hakkında olmasa da Spinoza okurlarını ilgilendiren bir soru sormak isterim. Spinoza Tayfası’nda Baruch adının hiçbir zaman filozofun kendisi veya yakınlarınca kullanılmadığını, o dönem yalnızca dindar kişiler veya antisemit kesimlerce benimsendiğini vurgulamıştın. Aynı uyarıyı Ethica edisyonundaki Sunuş yazında da tekrarlıyorsun. Bu meseleyi biraz açabilir misin? Baruch mu, Bento mu, Benedictus mu?
M.R. İlkin şunun altını çizmek isterim ki bu sorunun günümüzde bir önemi olmakla birlikte on yedinci yüzyıl dünyasında bir karşılığı yoktu. Gerçekten de on dokuzuncu yüzyıldan önce isimlerin yazılışı değişkendi; bir ismin kabul edilmiş birçok varyasyonu olurdu. Örneğin Giacomo Casanova (1725–1798) İtalyan olarak doğdu, ama Fransa’dayken “Jacques”, Bohemya’dayken “Jakob” ismini kullanıyordu. Bugünse kimlikleri sabitlemek ve basitleştirmek eğilimindeyiz. Bu nedenle asıl soru şu: Hangi isim Spinoza’yla daha çok “özdeşleşebilir”? Bunun da üç farklı yanıtı var. “Baruch”u kabul ederseniz şayet, o zaman Spinoza’nın doğduğu Yahudi cemaatinin resmi belgelerindeki kullanıma vurgu yapıyorsunuz demektir. Bu isim, bazı yazarların vurgulamak istediği Yahudi geçmişini simgeliyor. “Benedictus”u tercih ederseniz, o zaman da nereli olduklarından bağımsız olarak kendilerini “Edebiyat Cumhuriyeti” olarak adlandıran Latince konuşanlar cemaatinin bir üyesi olan filozofa dikkat çekmiş olursunuz. Tersine, Spinoza’nın kendisinin Portekizce kullandığı ismi, yani “Bento”yu tercih ederseniz, o zaman da kişinin kendisini nasıl adlandırdığı, ona atfedilen tüm etiketlerden üstündür, demiş olursunuz. İşin doğrusu Spinoza’nın kimliği bu üç boyutu bir arada taşır; Yahudi inancına sahip, Portekizli bir aileden gelen bir filozoftur kendisi. Bu seçenekler çeşitliliğini yerine koymak yüzyıllar önce ölmüş Spinoza için bir önem teşkil etmese de bizim için önemlidir çünkü biz kimlik meselelerini dikkate alıyoruz.
**
Maxime Rovere Institut d'Histoire des Représentations et des Idées dans les Modernités – IHRIM’de (Modernitelerde Temsiller ve Fikirler Tarihi Enstitüsü) ve Lyon’daki Ecole Normale Supérieure’da öğretim üyesi, felsefeci. Spinoza konusunda uzmanlaşmış bir felsefeci bir yandan 17. yüzyıl felsefesi ve 1. yüzyıl Roma okulları üzerine çalışırken, diğer yandan birkaç çağdaş akımın (karmaşıklık, sibernetik ve paraconsistency) kavşağında "etkileşimsel etik" geliştirmektedir.
Eylem Canaslan Kırklareli Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde öğretim elemanı. Spinoza üzerine bir kitabın ve çeşitli çalışmaların yazarı. Negri’nin Yaban Kuraldışılık ve Aykırı Spinoza’sının (N. Çelebioğlu’yla birlikte) çevirmeni. Türkiye Spinoza Çevresi’nin kurucularından biri.
Comments